top of page
Ara

Avustralya'ya Doğru, Acil Durum

  • Ömür Kabak
  • 19 May 2019
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 20 May 2019

AVUSTRALYA'YA DOĞRU


İkinci gün henüz denizde iken, sanırım Yeni Zelanda'dan gemiye binen Avustralya pasaport polisi gemi içinde bir ofis kurdu ve çok hızlı ve kolay bir organizasyonla pasaport kontrolü ve ülkeye giriş damgasını vurdu. Fransız Polinezyasındaki aynı tür işleme göre çok çabuk ve rahat bir şekilde pasaport işlemlerimiz bitmiş oldu.

Bugün iki kez balina ve bir kez de yunus gördüm. İlk balina sabah kahvaltısı sırasında çok uzaklardan geçti, hayal meyal fıskiyesini ve bir karartı şeklindeki sırtını görebildik. Öğlen saatlerinde 7. kattaki yürüyüş parkurunda iken daha yakından bir balina daha gördüm. Ancak kendini çok göstermedi, fıskiyesi ise belirgindi. Aynı yürüyüş sırasında geminin neredeyse hemen altından su üstüne çıkan iki yunus o derece yakındı ki, sırtlarındaki siyah ve kahverengi deri üstündeki koyu sarı büyük lekeleri dahi net olarak seçtim. O anda deniz seviyesinde olsan elimi uzatıp sırtlarını okşayabilirdim. Bir tek kez su üstüne çıktılar, hiç acele etmeden yavaşça ve senkronize şekilde tekrar suya daldılar.

Denizdeki üçüncü günümüzde yağmurlu bir güne uyandık. Özellikle bu şekilde yağmurlu ve çok bulutlu havalarda açık denizde olmanın avantajı etrafınızdaki çok değişik hava şartlarını aynı anda görmeniz oluyor. Etrafta deniz, ufuk ve gökyüzünden başka bir şeye yok. Ancak yağmurlu havalarda bunlar an be an değişiyor, değişik görüntüler sunuyor bize. Bugün de öyle oldu. Sağ tarafımızda yağmur yağarken sol tarafımız da mavi gökyüzü içinde güneşi görüyoruz. Hava sıcaklığı 25 derece civarında. Yazlık giysiler içinde güvertelerden etrafın değişen hallerini seyrediyorum.

Ufuk çizgisi bazı noktalarda yağan yağmur ve oluşan sis nedeniyle belirsiz oluyor. Bazen yağmurlu bölge daha yakında olduğundan yağan yağmur sanki bir baca oluşturuyor gökten denize doğru. Genelde yağmurlu bölgeler kendi arkalarını kapattığı için bu bacanın sadece ön tarafını ve sona erdiği sağ ve sol kenarlarından sonra o bacayı çevreleyen yağmursuz bulutları ve onların arkalarında artık belirginleşen ufuk çizgisini görürüz.

Bu kez istisnai bir görüntü oluştu, yağmurlu bölge ince uzun bir bant şeklinde ve gemi ile ufuk çizgisinin ortalarında oluştu. Arkadaki ufuk çizgisi kesintisiz olarak görülüyordu. Bu bandın uzun kenarı gemiye paralel ve kısa kenarı da ufuk çizgisini kapatamayacak kadar kısa olduğu için gözümüzün önünde denizin orta yerine bir tül perde çekilmiş gibi oldu. Bu perdenin arka tarafında gri ağırlıklı lacivert denizi ve ondan sonra gelen ufuk çizgisini seyrettim. Aynı sabit noktaya baktığımda, önde deniz arkasında ince uzun bir baca şeklinde ve sağından solunda tecrit edilmiş halde yağmurun oluşturduğu baca veya tül perde ve onun da arkasında yine deniz ve en arkada ufuk çizgisi ve üstündeki gri gökyüzü.

Gidiş istikametimizin ilerisinde çok yoğun yağmur bulutları ve oralarda yağan yağmuru görebiliyoruz. Gemi yavaş yavaş bu çok yoğun yağmurlu bölgeye girmeye başladı. Ön taraftan başlayarak önce sağ ve sol taraflarımız sonra da arkamız şiddetli yağmur ve yerle göğü birleştiren duman halinde sisli bulutlar arasında kaldı. Denizin çok az bir kısmını görebiliyoruz, ufuk çizgisi ve gökyüzü ise bizi terk etmiş durumda. Açık güverteye düşen yağmur etrafı göllendirdi. Ancak, denize yağan yağmuru fark edemiyoruz. Ne yere düşen yağmur damlalarının patlamaları ve etrafa sıçramaları ne de bir göllenme veya su akıntıları. Kocaman deniz, yağmuru hiç fark etmeden ya da ona aldırmadan kendi türküsünü söylemeye devam ediyor.

Orta karar bir rüzgar altında yine orta karar dalgalar içindeki gemimiz, bu yağmuru umursamaz denize nazire yaparcasına yolunda ilerliyor rahatça; bizleri sarsmadan, yormadan ve sanki bir tatil köyünde oturuyormuşuz gibi. Yeni Zelanda'dan ayrıldıktan sonra ilk 18 saatte önce kuzeye giderek bu ada ülkesinin en kuzey ucunun önünden bir U dönüşü yaparak aynı zamanda doğu kıyılarından batı kıyılarına geçmiş olduk. Sonra bir müddet güneye indik, 33 derece güney enlemi üstüne gelince yönümüzü tam batıya çevirdik ve yayından fırlamış bir ok gibi sağa sola kıvrılmadan dosdoğru bir çizgi halinde batıya doğru saatte 35 Km hızla yol alıyoruz. Gerek bizim hızımız ile değişen ortam ve gerekse açık okyanusun getirdiği 360 derecelik çevresinin her noktası ufka dayanmış kocaman bir daire içinde olmamız, yaşadığımız ve uzaklarda gözlediğimiz hava şartlarını mütemadiyen değiştiriyor.



Öyle ki, öğle saatlerinde yaklaşık 80 dakika süre ile 7. Kattaki açık güvertede yürüdüm. Belki de onlarca değişik hava durumu bana eşlik etti. Bu yürüyüş parkuru 450 metre civarında. 200 er metresi sağ ve sol güvertelerde, 50 metresi ise bu ikisini birleştiren bir U harfinin tabanından oluşuyor. Sağ ve sol tarafların üstleri kısmen açık iken 50 metrelik dönüş kısmı ise her tarafı kapalı bir koridor şeklinde, genişliği ise 2 metre kadar. U harfinin tabanı geminin ön tarafına oturmuş durumda. Bir tam turu 5 dakikada yapıyorum. Buna göre her 10 dakikada, 900 metre yürümüş oluyorum. Sağ parkurda yağmuru seyrederken yürüyüp, kapalı tünelden geçerek sol tarafa ulaştığımda birden güneşi görebiliyorum. Bir ara gemi tekrar yağmur altında kaldı. O ana kadar yaklaşık 20-30 kişi, bu parkurun değişik noktalarında yürümeye devam ediyorduk. Yağmurun şiddetini arttırması ile insanlar birer ikişer içeri kaçmaya başladı. Parkurun kısmen üstü kapalı bölümleri tarafında yürümeye devam ettim. Üzerime gelen yağmur serpintilerine aldırış etmedim. Ancak, taban göllenmeye başladığı için şimdi daha çok bastığım yere bakıyorum ve kaymamak için daha dikkatli ve yavaş adım atıyorum. Bir an gemi her yönü ile yağmur altında kaldı, etraf tekrar karardı, deniz, ufuk ve gökyüzü birleşti, görüş mesafesi düştü. Deniz gibi ben de aldırmadım yağan yağmura ve yürümeye devam ettim. Sıcak hava nedeniyle üşümeyince çok sorun olmadı hafifçe ıslanmak. Zaten daha bir tam turu tamamlamaya yakın bu karanlık ortam bir yerlerinden yırtıldı, etraf daha bir aydınlık oldu, arkasından denizin rengi griden laciverte, hava, koyu griden beyaz gri bulutlara döndü. Bir sonraki aşamada ise güneşi ve etrafındaki bölgede gökyüzü mavisini gördüm. Bunlar da uzun sürmedi tabii. Uzaklarda, yağmur bacalar şeklinde havadan denize akarken, hava bazen parçalı bulutlu, bazen tam kapalı ve bazen yine tam yağmurlu oldu. Akşam hava kararıncaya kadar bu döngü karmakarışık bir sıra tutturarak devam etti gitti.


ACİL DURUM


Akşam yemeğinden sonra genel anonslarda, gemide bir hastanın olduğu bu nedenle çok süratli şekilde yol aldığımızı, Avustralya'dan gelecek ambulans helikopterle bulaşmaya çalışıldığını, hava muhalefeti nedeniyle bir olasılık olarak Sydney istikametine değil daha güneydeki Canberra istikametine doğru gideceğimizi öğrendik.

Birkaç saat sonra ise havanın daha da bozduğunu, ambulans helikopterin gelemeyeceğini bu nedenle geminin son sürat Sydney limanına doğru gideceğini ve gece yarısını geçerek menzile ulaşacağımızı ve hastayı bir deniz ambulansı ile karaya çıkaracaklarını öğrendik. Türkler arasında karı koca dahiliye ve göğüs hastalıkları uzmanı iki doktorumuz var, ertesi gün onlardan öğrendiğimize göre , gemi doktoru nörolog olduğu için bizimkiler, yolcunun kalp rahatsızlığı geçirdiği düşüncesi ile yardım teklif etmişler ancak yolcu apandisit hastası imiş bu nedenle bizimkiler hastayı görememiş ve gece yarısı gemi Sydney limanı içine demir atınca hastaneye nakil sağlanmış.

 
 
 

Comments


Yazı: Blog2_Post
  • Twitter
  • Facebook
  • Instagram

©2019 by Omur Kabak

bottom of page