ABD Sularında, Köpüklerden Resimler
- Ömür Kabak
- 19 May 2019
- 5 dakikada okunur
A.B.D. SULARINDA
Gemimizin rotası şimdi kuzeye, modern zamanların en güçlü devletine çevrildi. Meksika'dan ayrıldığımızda hava kararırken aynı anda sıcaklık hissedilir şekilde düştü. Akdeniz'den çıktıktan sonra devamlı güneye doğru yol aldık ve Avrupa'nın kışını arkamızda bırakıp sup tropikal yazı yaşadık. Denizlerde yüzdük, açık havada havuza girdik. Gündüz ve gece aynı güzel havada bir şort ve tişörtle dolaştık. Panama Kanalından geçtiğimizden bu yana kuzeye doğru yol alıyoruz ve nihayet bugün yaz bitti. Kış olmasa da serinleyen hava nedeniyle herkes pantolon ve ince hırkalar giydi. Açık güvertede değil içerideki salonlarda oturmaya başladı. Bugün sabah uyandığımızda ise yağmurlu bir havayla karşılaştık. Bugün açık denizde gideceğiz, yarın sabah ise San Diego'da uyanacağız. Yağmurun bugün ve bu akşam yağması ve karada güneşi görmek şu anki en büyük arzumuz.
Sabah güneşin doğmasından yarım saat önce kalkıp spor salonuna gidiyoruz. Spor salonu, geminin en önünde olduğu için arka kısımdaki kamaramızdan çıktığımızda neredeyse gemiyi kıçından başına kadar yürüyoruz. Kamaraların olduğu koridorlar, açık büfe bölümü, kapalı havuz bölüm, açık havuz bölümü, SPA bölümü (ki burada kuaför salonu ile çok güzel kokulu ve geminin en nezih ve şık salonları var) ve nihayet spor salonu. Kış geri gelmiş bir günde. Hava tamamen yağmur bulutları ile kaplı. Hafif bir yağmur açık havuz bölümünde bizi ıslattı. Etrafta neredeyse kimse yok derken, spor salonunun dolu olduğunuz görüyoruz. Yürüme bantları ve bisikletler kapılmış. Uzay yürüyüşü dediğim bir alette 20 dakikalık çalışmadan sonra, yürüme bantlarının biriyle devam ediyorum bir yirmi dakika daha, en sonunda kol, omuz ve göğüsle ilgili bir başka aletle çalışmayı bitiriyorum. Çalışma boyunca, bazen makinelerin önündeki yabancı dildeki televizyonları seyrediyorum bazen önümde ve yanlarımdaki yeni aydınlanmaya başlayan denizi. Venezuela’da kriz devam ediyor, Avustralya'da sel baskını olmuş. Televizyon seçenekler içinde "TRT Türk" gösterilmiş ama kendisi yok, orayı seçince her seferinde Alman Liginden bir futbol maçı çıkıyor.
Okyanus, suyu ve göğü ile şekilden şekle geçiyor an ve an. Bir kere, ufuk çizgisi yok gibi. Adeta, evlerdeki duvarla tavanın birleştiği yerlere yapılan kartonpiyer bantlar gibi belli belirsiz bir sis bandı bu ikisinin birleşme çizgisini kapatıyor önümde. Sol yanımda yağmur var daha karışık ve karanlık. Sağ yanım ise biraz daha aydınlık ve sakin, güneş de oradan doğacak birazdan, çünkü orası doğu ve biz kıta boyunca kuzeye gidiyoruz. Ancak görüntüler sabit kalmıyor ve yer değişiyor, bizim camlara yağmur taneleri gelirken, kartonpiyerimsi sis bandı sol tarafımıza geçti. Sağ tarafta bulutların seyrekleştiği yerlerde belli belirsiz hafif mavilikler seçiliyor. Sonra önümüz tekrar değişiyor, ufuk çizgisi sisler içinde kalıyor ve biz hızla ona doğru gidiyoruz, yaklaştığımızda ise birden yok oluyor ve bu kez ufuk çizgisi seçiliyor. Sis ise sağ tarafımızdaki ufku kaplıyor. Güneş doğmuş ama biz onu göremiyoruz önündeki yağmur bulutlarından, sadece sağ arka tarafımıza doğru denizdeki gümüş pırıltılarını seçiyoruz. Bir saati aşan bir süre sonra odamıza dönüyoruz artık kahvaltı vakti.

Kahvaltı sonrası keyif çaylarını içerken okyanusu seyrediyorum, saat henüz 09'a geliyor. Okyanus düz gibi görünüyor ama bu aldatıcı çünkü çok geniş aralıklarla kabaran bir denizde gidiyoruz. Klasik diyebileceğimiz, yükselen ve kırılan ve çarpışan bir dalga düzeni yok. Çok yaşlı ve yükseltisi az tepeler ve aralarındaki keskin olmayan vadiler gibi deniz sanki hep birlikte yükseliyor ve alçalıyor. Bu nedenle gemideki salınmayı fark ediyor ama denizdeki dalgalanmayı hemen gözleyemediğiniz için, bu salınmaya uyum sağlayamıyor ve adeta gafil avlanarak başınızın dönmesini, ayaklarınızın dolaşmasını ve midenizin kalkmasını, habersiz misafirler gibi şaşırarak karşılıyorsunuz. Gemimiz, bu geniş ve uzun aralıklı yumuşak dalgalara bata çıka ilerliyor. Deniz hala siyaha yakın bir gri lacivert renkte. Gökyüzü ise daha beyaza yakın ancak gri renkli ve yeknesak bir manzara oluşturan yağmur bulutları ile kaplı.
KÖPÜKLERDEN RESİMLER
Kahvaltı salonu 13.katta, sıfırdan ve tabandan tavana monte edilmiş pervazsız camlar kesintisin bir görüntü sağlıyor ve geminin neredeyse an alttaki denizle birleşen yanlarını dahi görebiliyorsunuz. Geminin burnu her suya girip çıktığında beyaz köpükler dairemsi bir şekilde etrafa dağılıyor, sonra yaklaşık onar metre gibi çaplı tam daireler şeklinde geminin güvertesini takip ediyor ve en arkada gemiden ayrılıyor. Bu köpüklü ve çalkantılı daireler çok ilginç görüntüler oluşturuyor. Bunların güverteye yakın yerleri birbiri içine geçmiş vaziyette iken gemiden yaklaşık 7-8 metre uzaklaştıklarında birbirinden ayrılıyor ve aralarındaki son üç-dört metrede bir "V" harfi oluşuyor ve her bir kendi bağımsız dairesini oluşturuyor.
Gözümü tekrar güverteye bitişik kısımlarındaki köpüklü bölgeye çeviriyorum; köpüklü daireler burada danteller gibi birbirinden ayrılıyor ve kendi beyaz köpüklü ve çok açık mavi renkleri ile asıl denizin koyu siyah lacivert kısımlarını bir V harfi biçiminde aralarına alıyor. Bu dantellerin kendi iç dalgalanması çok hoş. Çünkü, aşağıdan yukarı üç katlı renge ve kenardan açığa üç aşamalı dalgalanmaya sahip. Derinlerdeki koyu karanlığı belli belirsiz görüyoruz çünkü hemen onun üste yakın kısımlarını çok açık maviliklerden oluşan perdeler veya tüller örtüyor. Bu açık mavilik buz mavisi ile türkuaz arasında bir renge sahip ve özellikle iç patlamalı dalgalanmalar birer süt beyazı renkli desenler oluşturuyor. En üstte ise beyaz köpükler oynaşıyor. Böyle üç ayrı renk, katman katman önünüzden gelip geçiyor. Bu dantelanın özellikle en üstteki beyaz köpüklerinin dalgalanması ise genel denizle hiç ilgili değil ve sanki o, ayrı bir dünyaya aitmiş gibi kendi huyuna göre takılıyor. Güverteye bitişik en dar bantta en üstteki beyaz köpükler küçük kulaçlarla gemiden kaçarken, dantelanın en dış ucundaki aynı beyaz köpükler bu kez açık denizden kaçarak gemiye doğru koşuşturuyor. Orta bölümdeki en geniş bantta ise aşağıdan yukarıya ve her yerden kaynayan kaynak suları gibi, kenarlara bir dalgalanma yapmadan devamlı olarak dipten yüze çıkıyor ve küçük daireler halinde etrafına saçılıyor.
Öğleden sonra değişik görsel bir malzememiz oldu: Çin takvimine göre 4 Ocak günü domuz yılının başlangıcı, yani yılbaşı imiş. Çinli bir aile kendilerine ayrılan bir salonda, gelenlerin isimlerini kırmızı kağıtlara Çin alfabesine göre yazarak hediye ediyorlar. Her ikimiz isimlerimizi yazdık, yaşlı erkek Çinli, yanındaki genç kadın Çinlinin, Latin harflerini okuyup ona Çin alfabesine göre tekrarlamasını dinliyor sonra kargıdan kalemini ve mürekkebe batırarak eski usulle önündeki kırmız kâğıda büyük büyük yazıyor. Gülsüm kelimesindeki bir hece Çince "çok güzel ve taze hava" anlamına geliyormuş, bunu bize anlattılar. Sonra, yine yılbaşı olduğu için tek bir kâğıda "iyi şanslar" anlamına gelen bir sözcük daha yazıp onu da bize verdi. Ayrıca 7-8 yaşlarındaki küçük kız öğretmenimiz, kağıtları katlayıp keserek camlara yapıştırılan çiçek motifleri yapmasını öğretti. Ben bir tane Gülsüm iki tane çiçek yaptık. Fotoğraflar çekildi ve saygılı selamlaşmalarla yanlarından ayrıldık.
Aynı kattaki bir başka salonda çay ve tatlı, pasta ve kurabiye saati. Çok şık döşenmiş salonda, porselen demlik ve fincanlarda istediğiniz tür çay demlenip geliyor, tabaklarınıza istediğiniz tatlı atıştırmalıklar eşliğinde servis ediliyor. Rejim kararı bir kez daha unutuluyor; yaş pasta, içi kremalı ek, çikolatalı kek, iki ayrı acıbadem kurabiyesi ile geminin standart çaylarından daha özel ve güzel çaylarımızı içiyoruz. Bu arada, bir gitarist daha çok İspanyol dans şarkıları ile tango parçaları çalıp söylüyor, sahnede beş altı çift, bilinçli figürlerle kâh dönerek, kah ayaklarını bir at ya da boğa gibi çevirerek veya kaldırarak sonra da birbirlerine yapışarak ya da ayrılarak dans ediyorlar.
Artık akşam olmak üzere. Tekrar akşam yemeği mi? Yemeyelim diyoruz ama menü bugün Amerikan yemeklerinden oluşuyormuş, odaya bırakılan günlük gazetemiz öyle diyor. Amerikalıların kalın, büyük ve kanlı bifteğine kim hayır diyebilir?
Comments